Eren, Anadolu halk geleneğinde üstad veya üstadın üstadı anlamında kullanılırken dini çevrede ise Evliya anlamında kullanılmaktadır. İren veya Yiren de denir. Ermiş olarak da adlandırılır. Kendini doğanın ve evrenin işleyişine ve yoluna bırakmış, doğrudan yalnızca bunlardan öğrenmeyi yol edinmiş kişilerdir. Öte yandan dini olarak da Tanrıya ve onun yoluna adamış kişi olarak görülür.
Erenlerin erdemi, bilgileri ve edimleri sıradan halk arasında "sıra dışı işler başaran ve tanrı tarafından korunan, yardım edilen kutlu kişiler" gibi algılanmasına neden olduğu görülür. Bu erenlerin olağanüstü kişiler olmasından çok sıradan halkın vasat bilgisinden türemiş masalsı mitler olduğu kabul edilir. Bu mitlerin kimi erenlerin gerçek edimlerini anlatır kimi ise abartılı hikâyelerdir. Buna göre "erenlerin sıra dışı sezgileri ve yetileri vardır" bu kabul edilebilir ve makul yaklaşımken, öte yandan, "istedikleri zamanda istedikleri mekanda bulunabilirler" gibi tam olarak neyi kast ettiği anlaşılmayan algılar da görülmektedir. Benzer şekilde "tanrı onların dualarını kabul eder, dua ederlerse bol yağmur yağar ve bereket gelir1" gibi yaklaşımlar da erenlerin doğayı çok derinden gözlemlediği ve farklı şeylerden farklı ipuçları öğrenmiş olabileceklerini yok sayan kabullenmeler de mümkündür. Halk arasındaki bu tür bilgisizce ama naif kabullenişler, onların eren olmayan kişilerce de kullanılmalarının önünü açmıştır. Erenler için şu söylenenler ise erenlik yaşamının doğal parçasıdır.Misal; Dağ eteklerinde dolaşır, dağlarda ve mağaralarda yaşar; eliklerle (dağkeçileriyle) ve geyiklerle dolaşır; verdiği öğütlerin dinlenmesi faydalıdır, vbg.
Bazı erenler savaşçıdır ki, Tanrı’nın dinini yaymak ve vatanı korumak için vuruşurlar. Bunlara Alp Eren denir. Böylesi erenlerin atları da kendileri gibi kutludur ve bir dağdan başka bir dağa atlar, uçurumlardan aşağıya atlayarak iner. Atladığı dağlarda, bir taşın veya kayanın üzerinde bu atların ayak izleri kalır. Erenlerin kurganlarında veya türbelerinde kılıçları saklanır ve bu kılıçların üzerine yemin edilir. Bazen iki tür eren olduğu anlatılır. Biri yerde diğeri gökte yaşar. Ağ (Ak) Eren denilen ruhlar daha önemli bir yere sahiptir. Bazen olacak şeyleri önceden bilirler. “Yitik Erenler” gözle görülemeyen, gözlerden ırak evliyaları ifade eder. Hastalıkları iyileştirebilir, ateşte yanmaz. Onlara karşı saygı gösterilmelidir. Tüm bilimlerin kapıları onlara açıktır. Tüm alemin sırlarını anlarlar. Bir pencerenin perdesini hafifçe aralayıp bir müride gizli alemlerden bir parçayı gösterebilirler. Ona kılıç, ok, zehir etki etmez. Zehiri içtiğinde bal olur. Eren kavramının karşıtı olarak algılanır. Erenler ile eşanlamlı olarak kullanılan Dervişlere verilen bir diğer isim ise Ayıkşa’dır.
Abdal (Abıdal), genel olarak Anadolu'da ermişlik seviyesine gelmiş halk ozanları için kullanılır ve göçebe tarzı yaşam sürdürkleri için dervişlik ile benzerlik gösterir. Deyişlerinde halktan yana tavır alırlar, evreni ve insanı anlatırlar, yönetenlere söyleyeceklerini esirgememeleri ile bilinirler. Bu yanlarıyla halk tarafından çok sevilirler. Hiç kimseden, hiçbir şeyden medet ummaz, minnet eylemezler. Perişan bir yaşam tarzı sürerler. Düşkün görüntüleri kimi zaman aşağılanmalarına, hor görülmelerine de sebep olmuştur. Abdal geleneğinin arasında Pir Sultan Abdal, Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş bu geleneğin içindeki unsurların daha çok şaman kültüründen etkiler taşır.
Bunun dışındaki kullanımları da vardır. Tasavvuf edebiyatında, maddi dünyayla olan bağlılıklardan kurtulup, kendini maneviyata adayanlara denir. Bazı bölgelerde, abdalların istedikleri zaman istedikleri mekanda olabileceklerine inanılır. Yani zaman ve mekân sınırlarını aşabilme gücüne sahiptirler. Onlar, bazı istisnalar dışında kimseye görünmezler. Dağıstan'da yaşayan Türk topluluklarında yaygın olan inanışa göre, eğer dokuz aylık bebek, anne rahminde ölmüşse, bunu o Abdal götürmüş demektir. Uzun ak sakalları olan Abdal, dağlarda yaşar, dağ keçileri arasında dolaşır ve onları korur. Avcılar onun adına dua edip kurban verirlerse avları uğurlu olur. Eğer bunu yapmazlarsa ne kadar usta avcı olurlarsa olsunlar o avdan eli boş dönecekleri kesindir. Anlatılarında Abdal'ın, ölmüş dağ keçisini dirilttiği ve yeniden hayat verdiği bile anlatılmıştır.2
Yatır, Türk kültüründe ve halk inancında evliyaların ve kutlu kişilerin mezarlarına verilen addır. Türklerde türbe ve evliya kavramları özdeştir. Burada yatan kişiden doğrudan yardım istemekten veya onu aracı kılmaktan veya o kişinin ruhuna dua okumaya kadar pek çok uygulamanın öznesi konumundadır. İslam inancı yalnızca sonuncusuna (çok dikkatli bir biçimde yapılmasına, ölümü anımsamak amacıyla) kısıtlı olarak izin vermektedir. Sözcüğün, Yunanca "Iatros" kelimesinden geldiği söylense de doğru değildir. Türkçe Yatmak fiilinden türemiştir. Ayrıca Yada kelimesi ile de bağı bulunmaktadır.
Sarığ Ana veya Harı Ana şeklinde söylendiği Türk dilleri de vardır. “Sarıkız” olarak da bilinir. Türk halk inancındaki kadın evliya motifidir. Aslında çok daha eski bir inanışın İslam ile yeniden biçimlenmiş bir versiyonudur. Bazen bir kuş şeklinde uçtuğuna inanılır. Bazen bulunduğu yöredeki ormanı koruduğu söylenir. Işığa dönüşerek her kalpte yaşadığı anlatılır. Bazen de çoğul olarak Sarı Kızlar şeklinde bahsedilir ve dokuz tane Sarı Kız olduğu belirtilir. Sarı, Güneş ışığının görünür rengi olarak algılanır. Ayrıca altının rengidir ve altın soyluluğu simgeler. Sar/Sara Moğolcada ay demektir.
"Can Satma" da denir veya**"Satığ"** olarak da söylenir. Eski Türk geleneklerine göre, çocukları sık ölen ya da olmayan ailelerin çocukları olduğunda, yaşaması ve uzun ömürlü olması için, onu Tanrının sevdiği bir ulu kişiye emanet etmesidir. Onun ruhuna, çocuğu koruması, destek vermesi bakımından manevi anlamda satılması eylemine satma veya satılma adı verilir. Çocuk erkekse Satılmış, kız ise Satı adı koyulurdu. Sözcük, satmak fiilinden gelir. Ayrıca saçı (cansız kurban) anlamı da bulunur.
Diren, Direniş Anlamında olan direnmekten gelen bir kelimedir... (başkaldırış sessiz kalmamama haksızlığa karşı çıkma ezilenin yanında olma ve haklarını savunan kişilerede direnişçi denir) .
(Er) kökünden türemiştir. Ermek fiilinden gelir. Olgunluk, mükemmellik, yükselme anlamlarına sahiptir. Mançu dilinde İren sözcüğünün geyik anlamına gelmesi ise tesadüften öte bir durumdur. Moğolca Aran/Haran ise insan demektir. Yakutçadaki Eren sözcüğünün umut anlamına gelmesi de dikkat çekicidir. Gerçekte Türk inanışında erenler insanlığın umudu olarak görülürler ve dünyanın onların hürmetine yokolmadığı düşünülür.
Orijinal kaynak: eren (folklor). Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt, Türkiye, 2011 (OTRS: CC BY-SA 3.0) ↩
Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, Celal Beydili, Yurt Yayınevi ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page